RSS
Okumaya , izlemeye ve dinlemeye dair... UçanTavuk!

31 Temmuz 2012 Salı

Cesaretin Var mı Aşka? ( Jeux D'enfants ) -2003-

                  

     La la la la , merhabalar merhabalar :)Filmimiz Cesaretin Var mı Aşka? ve yazımızı Edith Piaf'ın şarkısı ile başlatıyorum.(Louis Armstrong'u unutmayalım ki bence o daha güzel söylüyor.)Sıcak bir Fransız filmi  Jeux D’enfant. Aslında yazıya çok iğrenç başlamıştım yok cesaretin varmı güray kök fasikülü bitirmeye kadar gittim.İnsanın ruh haline göre şekilleniyor yazı.Tepem attı da o yüzden.Ya millet sevgilisinden çeker bende arkadaşlarım sevgililerinden çekiyorum.Arkadaşım ilk defa bir kızla bir haftadan uzun çıkıyor bende bu yüzden olabildiğince alttan alıyorum kızı ama illallah(böylemi yazılıyordu?) ettirdi.Sabah yürüyüşe gidiyorum gitmeden önce arkadaşıma uğrayıp uyandırıyorum , oda yürüyüşün sonuna doğru geliyor falan.Olay neden Sena seni uyandırıyor diye başladı sonra niye bu kadar samimi konuşuyorsunuza kadar gitti.Ya zaten çocuğun cıvık bir şey olduğunu kızda biliyor ee bende pek ciddi biri değilim öyle olunca konuşmalar bebeğimli oluyor.Neyse dedim sevgilisi kıskanmıştır , sabahları gitmiyorum artık bu seferde arkadaş benle yürüyüşe gelmeye başladı.Kız bu seferde her gün görüşmek zorunda mısınız.Ben sevgilimle her gün görüşmüyorum zaten falan , yani kızın her konuda trip atabilitesi var.Neyse yazının burasına kadar bile okuduysanız (sağ olun var olun :D )artık filmimize geçelim.
   Filmin adı ''Cesaretin Var mı Aşka?'' ama aslında gerçek adı bu değilmiş.Öğrenince sanki aşk olmasa satmaz falan kaygısına mı düşüyorlar bu insanlar diye hayıflandım.Filmin gerçek adı ‘Çocuk Oyunları’ .Filmde çok sevdiğim fransız kadın oyuncu Marion Cotillard(Sophie Kowalsky) başrolü Guillaume Canet(Julien Janvier) ile paylaşıyor.Marion ''Kaldırım Serçesi'' filmi ile oscar ve altın küre kazanmıştı.Filmde Edit Piaf'ın kırk yaşından sonraki yaşamını anlatıyordu.(bu filmi en kısa zamanda bloğa taşımalıyım.)Hala hatrınıza gelmedi ise Kara Şövalye yükseliyordaki ''Talia Al Ghul (Miranda)'' diyeyim , hatırlanmayacak biri değil çünkü.Guillaume'nin ise daha önce hiç bir filmini izlemediğim için şimdi oyunculuğu hakkında yorum yapmayacağım ama güzel ağlıyordu.
   Hikaye taa küçüklüklerine dayanıyor.Julien'in bir sabah  annesinden aldığı süslü atlı karıncalı  kutuyu(belki bir ismi vardır ama ben bilmiyorum.) sürekli aşağılanan kolonyalı Sophie'ye vermek istiyor.Ve böylelikle aralarında bir bağ kuruluyor.Bu kutuyla birlikte Cap ou pas cap? (Var mısın, yok musun?) diyerek başlayan bir iddia doğuyor.Kutu kimdeyse karşıdaki onun dediğini yapmak zorunda.Tabi bunlar normal çocuklar değil camdan ben manyağım diye bağır gibi şeyler istemiyorlar birbirlerinden.Düğün masasını devirmek , okul servisini içinde servis amca yokken boşa alıp göndermek gibi şeyler.Tabi büyüdükçe istenen şeylerde de değişiyor.İç çamaşırıyla matematik sınavına girmek , arabanın üstünde öpüşmek , okulun popüler çocuğunu tokatlamak. (o çocuk popüler miydi bilmiyorum tanıtımda popüler olduğu yazıyor ama bence şaibeli o popülerlik).Aralarında aşkın nasıl olduğunu  ben anlayamadım açıkçası.(hayır millet dünyanın en iyi melankoli filmlerinden demiş falan ama ya kelime anlamı konusunda sıkıntısı var ya da ben kütüm.başka açıklaması olamaz .).Neyse sonuçta bunların arasında çocukluktan gelen arkadaşlık zorlu  bir aşka dönüşüyor.Yalnız çocukluk çağlarını izlerken ana sınıfında pamuk prenses olduğumu hatırladım(bunu tüm çevreme söylemişimdir , nasıl hoşuma gittiyse.) ama tam prensin beni öptüğü sahnede fotoğrafın  bir kısmı yanmış.Hayır yani olması gereken sahne yanınca içine oturuyor insanın.(evet konuyu dağıtmakta üstüme yok.).Çocukluk yıllarında daha ilk tanıştıkları dönemde Julien'in annesi çok hasta onlar birbirlerin bağlanırken annesinin durumu da gittikçe kötüleşiyor.Ve annesi öldüğünde babası tokat attığı , oğlundan uzak tuttuğu Sophie'yi arayıp oğlunun yanında olmasını istiyor.O geceden sonra on yıl daha birlikte yatıyorlar , haliyle filmde on yıl ileri sarılıyor.Bunlar -sanırsam- üniversite sınavı gibi bir şeye hazırlanıyorlar.Ama Julien'in pek umurunda değil.Babası bunun sebebinin Sophie olduğunu düşünüyor ve ''ya ben ya o''  gibi hiç söylenmeyecek bir şey söylüyor.Julien babasını bırakıp Sophie'nin yanına gidiyor ama  kızda okuldaki kızla kırıştırdığı için kızgın çocuğa bu yüzden gitmesini söylüyor ve Julien kendini derslere veriyor.Sophie'den uzaklaşıyor artık geleceğimiz değil iki gelecek var bir yıl görüşmeyelim diyor ama o bir yıl oluyor dört yıl.
   Dört yılın sonunda bir gün Julien Sophie'nin çalıştığı kafeye gidiyor ve akşam kendisine önemli bir teklifte bulunacağını söylüyor.Yalnız böylesine garip bir sahne daha izlemedim ben.Kıza evlenme teklifi eder gibi ki gibisi fazla.Baya ben aşık oldum falan diyor sonra bir şey sordu orasını hatırlamıyorum ama evlenme teklifiydi ya .Kız evet diyor oğlan kalkıyor evet dedi diyor herkes alkışlamaya başlıyor.Sonra oğlan nikah şahidimiz olduğun için teşekkür ederim diyor arkadan kızılımsı bir kız geliyor.Ama kız baya  baya bozuluyor.Yalnız o sahnede oğlan hakkında hiç iyi düşünmedim.Birbirlerine garip acılar çektirip duruyorlar.(hayır faşist misiniz sadist misiniz , çözemedim ki olayınızı.).Yalnız kız yemekte küçükken gittiğimiz düğünde evlenmene karşı çıkacağımı söylemiştim sende kabul etmiştin unutma diyor ve düğünde de öyle yapıyor.Tam çocuk evet diyeceği sırada kutuyu ona yuvarlıyor ve hayır de diyor.Yani bu Sophie'nin cidden sınırları yok.Çocuk dinlemeyip evet deyince kızda kalkıp bizim ilişkimiz var diye töreni bölüyor.Artık babanın da sabrı kalmıyor Julien'e bu beni son görüşün deyip düğünü terk ediyor.Sonrasında Julien kızın gözlerini bağlayıp tren raylarına bırakıyor.Ki ben az kalsın cidden kızın öleceğini böyle ilgincimsi bir son olacağını düşündüm ama kız son anda kurtuldu.Bu olaydan sonra ilginç bir diyalog yaşanıyor ve yolları bir kez daha ayrılıyor.
-Cehenneme git. -On yıl  görüşmeyelim.
   On yıl içinde ikisi de evleniyor.Julien düzenli bir hayat , bir eş ve iki çocukla mutluluğu yakalayacağını düşünüyor ama tam tersi on yıl boyunca ağlayan ve Sophie'nin zengin-yakışıklı-futbolcu-kasları olan-saçma reklamlarda çıkan-tüm kadın dergilerinde boy gösteren kocasından nefret etmekle geçiren bir adama dönüşüyor.Tam tamına on yıl olduğunda Sophie'nin kendisine döneceğine dair  umutları tükenmişken gelen paketi açıyor.İçinden süslü kutu ve bir not -Cap ou pas cap? -  çıkıyor.Sophie hiç değişmemiş bir şekilde gene çılgın , gene çılgın.(artık çılgın hafif kalıyor da neyse ama Julien ona hastanede dersini veriyor.)
   Uyduruktan tayyare filmlerden kesitler deyip dizilerden kesitler veren.Sonra oradan biri hangi film bu diye sorunca film değil o dizi diye insanları bozmaya çalışan gereksizlerle dolu sayfalarda bunu(fotoğraf mı kesit mi ne desem bilemedim.) görmüşsünüzdür.Komik ki böyle bir sahne böyle bir replik yok filmde.Ama onun yerine ben sizlerle hoşuma giden bir kaç repliği paylaşacağım.
-Yıllar tıpkı gözlük gibidir.Hata yaptırırlar ama kolayca da yok olurlar , yine de çok yorucu.Neyse ki  bazen çok hoş gözlükler oluyor , ben bunun farkındayım.(Julien)
-Kulaktan kulağa fısıldayarak ilginç olduğunuzu sanıyorsanız , yanılıyorsunuz.( Hatırlamıyorum:) )
-Monopoly oynamayı severim ama sadece banka bende olduğu zaman.Zenginliğe bayılırım ama borçlanmaktan hiç hoşlanmam...(Julien)
-O her şeye rağmen iyiydi.
On yıl boyunca hiç görünmedi.
Üç bin altı yüz elli iki gün ve üç bin altı yüz elli üç gece...
Benim var oluş nedenlerim bitti.(Julien)
-Önce sen söyle beni sevdiğini, çünkü ilk ben söylersem oyun oynadığımı düşünmenden korkuyorum…(Sophie)
   Aaa birde Julien'nin annesini kontrole gelen doktor için yaptığı yorum var :).
-Giydikleri pantolonlar çok kötü , sizce bu halde bize yardım edebilirler mi?(Julien)
Ona kalırsa bizim kadife takım elbise giyen hocalarımız var.Onlar bize fizik anlatabilirler mi Julien?
-Kadife takım elbise giyen erkek evlet olsa sevilmez.(Sena)
    Bu iki insan birbirlerini birbirlerine zarar vermeden sevmek için kendi sonlarını kendileri hazırlıyorlar.Birbirlerine sarılıp  uzun bir uykuya dalıyorlar. 
Ve filmin sonunda mutlu, mutsuz, melankolik ya da depresif bir ruh haliyle gerçek dünyaya dönüyorsunuz...
Kısa sürede bloğun bu kadar okunacağını düşünmemiştim.Özellikle Rusya'dan bakmış olan on okuyucumla birlikte şimdiye kadar ziyaret etmiş olan herkese teşekkürler...

ÖpücükSarılışÖpücükSarılış (xoxo)
İyi seyirler , UçanTavuk .

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Arkadaştan Öte ( Friends With Benefits ) -2011-

   Merhabalar ,  merhabalar :) .Saat 06.30 muhtelemen blog yayın saati gene yanlış gözükecek (neden öyle bilmiyorum ama öyle yani )  .Bu saatte yazıyorum çünkü yazmakla yazmamak arasında kaldığım bir filmdi.Kararı şu an verdim o yüzdende aşırı ikizler biri olarak kararımdan dönmeden yazmaya başlayayım dedim.Baylar ve bayanlar filmimiz '' Arkadaştan Öte ''
   Başrollerini Justın Tımberlake ve Mıla Kunıs paylaşıyor.Filmi Justın T. için izledim.Açıkcası Justın ne yapar ne eder hiç bilmem.Öyle ona ölen tapanlarlada hiç alakam yok.In Tıme adlı filmde izlediğim ilk onu daha önceden filmi var mı bilmiyorum.In Tıme'da pek bi yavan gelmişti oyunculuğu ama anladım ki tarzı buymuş zaten birde dublajlı izledim Justın'in sesi tırmaladı kulağımı.Filme geçmeden önce Mıla içinde annem gözlerin ne güzel seniiin diyelim ve filmimize geçelim.

   Dylan (Justın T.) Los Angelas'ta küçük bir haber bloğu olan biri.(böyle diyince basite kaçtı , sanat yönetmeni diyelim :D zaten pekde küçük sayılmaz bloğu altı bin hit almış demişti yanlış hatırlamıyorsam)Her neyse Justın işinde başarılı ve GQ'nun kelle avcısı (insan kaynakları sorumlusu :D ) Jaime ( Mila Kunis ) allem edip kullem edip (sanki bu söz böyle değildi) onu New York'ta yaşamaya ve haliyle işi kabul etmeye ikna ediyor.Geldiğin New Yorku gezdirirken ki  tavrı edası sedası pek bi havalı pek bi hoş.Bu konusuydu , film bir telefon konuşmasıyla başlıyor.İkisinin konuştuğunu sanıyorsunuz (o tongaya bende düştüm) ama meğersem sevgilileri ile konuşuyorlarmış.Ve ikiside kader ya ayrılıyorlar o akşam.Sonrasında duygusal yaralı oğlumuz Ny'ye geliyor haliyle buradaki tek arkadaşı otamatikmen Jaime oluyor.Bir süre takıldıktan sonra birbirleriyle duygunun olmadığı , incil uygulamasını kullanarak bir anlaşma yapıyorlar ve arkadaşlıkları başka bir boyuta taşınıyor.
(Bu filme dair en çok gördüğünüz kare budur sanırsam.Şu uyduruk filmlerden kesitler diyipde sürekli dizilerden kesitler paylaşan itici itici itici saylarda görebiliteniz olmuştur.)
 Filmde +15 yaş sınırının olmasının sebebi açık ; çok yatak sahnesi ve cinsel içerikli konuşma var.Konuşmaları pek tınlamam ama yatak sahnelerini izlemekten nefret ederim.Zaten bu ergenlerin taa telefonlarına yükleyecek kadar iğrençleşmelerinide anlamam.Hayır yani başkalarının işi pişirmesini izlemenin nesi çekici?O sahnelerin başladığını anladığımda -konuşmaların gidişatından anlayacaksınız :D - ileri sardım.Kaçırdığım önemli bir şey olduğunu sanmıyorum.Biraz sıkıntılı bir yazı oldu çünkü yan karakterler ve Mila'nın gözleri olması aa birde Justın'nın bu filmde göze dişe gelen karizması - hava çekicillik artık ne derseniz :D -  olmasa pekde izlenilecek bir film değildi.
   Yan karakterler dedik onlardanda bahsedelim.Gay spor yönetmenimiz var kendisinin teknesi yatı katından ziyade Dylan'a meğili var , sürekli gözünün içine bakıyor , çocuk tercihini değiştirsede rahatlasa bile dedim (çarpılmam umarım :D )

   Sonra Justın'ın ailesi...Babası yanlış hatırlamıyorsam alzheimer hastası.Birde pantolon giymeyi sevmiyor kendisi.Bu arada aklıma gelmişken filmde bir ara eyvah Dylan'la Mıla kardeşmi diye kem küm ettiğim bir sahne oldu ama oraya pek bir açıklık getirmediler bence biraz çelişkili ve süreyi uzatmaya yönelik gereksiz bir şey olmuş ya da ben anlamamışım içeriğini.Ne biliyim yatak sahnelerinin birinde üvey kardeş olduğumuz için sorun olmaz diye konuşmuşlardır falan orasını bilemiyorum artık ( cidden üvey kardeşlik durumunda oluyor mu öyle şeyler hayır üvey kardeşim olduğundan değil merak ettim sadece. cidden )
    Sonunda çocuk Jaıme'nin gerçek aşkı ruh ikizi - klişe laf - olduğunu düşünüyor ve kıza bildiğimiz klsik film sonu hareketlerle açılıyor ve kafenin birinde de film son buluyor.Farkındayım tatsız tutsuz bir yazı oldu ama filmden filme fark varmış bunuda görmüş olduk.İzlerseniz yorumunuzu görüşünüzü paylaşırsanız seviniriz -ailecek- .Onun dışında sanırsam iyi seyirler demem gerekiyor artık.

(tamam  göze dişe kısmına siz karar verin :D )

ÖpücükSarılışÖpücükSarılış (xoxo)
İyi seyirler , UçanTavuk .




22 Temmuz 2012 Pazar

Aşkın 500 Günü ( 500 Days Of Summer ) -2009-

  Sanırsam bloğumu filmler ,  müzikler ve kitaplara adayacağım. .O zaman gelsin ilk blog falan demeden yazıma başlayacağım , filmimiz '' Aşkın 500 Günü  ''.

  Filmi izleme sebebim Zooey Deschanel'dı(ismi bakmadan yazdım :D ).Kendisini New Girl'den tanıyorum.Dizi güzeldi ama 13.bölümden sonrasını izlemedim o hafta yoğundum bırakınca da öyle kaldı , geri dönmedim.Bildiğim kadarıyla final yaptı(belki sezon finali de olabilir.).Evet asıl konumuza dönersek canım romantik komedi izlemek istiyordu.Kafamda üç film vardı.50 İlk Öpücük , Aşkın 500 Günü ve üçüncüyü unuttum.Kendimi zorluyorum şu an ama hala hatırlayamadım.Filmde ki Summer karekteri Zooey'e çok iyi gitmiş ben izlerken  hep New Girl'deki rolüyle karşılaştırdığım için burda daha bir oturmuşluk hissettim.
  Filmimizde günümüzde sevilip sevilmediği şaibeli  aşka inanan bir genç var.Ne çekiyorsa bu tip erkekler çekiyor kanımca.İlk bu tiplere o ne öyle çok itici diyoruz -bu tip derken aşk var ,  aşka inanıyorum , aşk için her şeyi yaparım tipinde filmdeki esas oğlan Tom (Joseph Gordon-levitt)-.Ama bir yandan da aklımız kayıyor git desem gitmez sarılır , kavga anında tam tamam bu ilişki bitti derken seni seviyorum der falan film replikleri gibi yaşarız hayatı.Kadınların doğası bu hem döverim hem severim (şimdi oturup hem cinslerimi yermeyeceğim tabi ki).Neyse Summer'ın aklı bundan ziyade farklı dünyalarda.Summer aşka inanmıyorum diye körüne sürenlerden.Tamam aşk için ölüp biten taa küçüklüğünden düğününü The Plaza Hotel'de (izleyiniz Gelinlerin Savaşı) yapacağına dair hayaller kuranlarda en az Summer gibiler kadar itici(düşünce tarzı olarak itici diyorum yoksa Summer tatlı kız.).En azından benim gözümde öyle -tici ve tatlı olması-.Orta yol her zaman en iyisidir.Tabi Summer'ın böyle olması için sebepleri var ; anne babası boşanmış .Onlar boşanınca çok sevdiği saçlarını kesmiş aynı zamanda kafasında aşkında ipini çekmiş.Oğlumuz Tom'da küçüklüğünde aşkla harmanlanmış (hattaaaa. tamam tamam düğün yerini bile hayal etmiş demiyeceğim :D , ama ya ettiyse?al sana dantel ören erkek trajedisi... ) .
  Filmin adında 500 gün dendiği gibi ilk günden başlanıyor 1 diyor sonra 246 ya atlıyor sonra 104 sonra 440 ,  Bir Gün'ü izleyenleriniz varsa orada da tarihlerle ilerleniyordu tabi buarda kronolojik sıra yok.Karışık ilerliyor ve  insanda kitapta bir ileri bir geri gitme hissi yaşatıyor ki ben bu hisse bayılırım.Biraz önden okuyayım biraz arkadan , anam(!) ortada noluyor hemen ortadan da okumalıyım :D.Böylelikle ekrandaki ağaçda günlere göre kah soluyor kah kararıyor.Birinci günde hep sinir olduğum şey oluyor , oğlan kıza bakıyor ve - ne hikmetse hiç anlamamam -  anlıyor kızın ruh ikizi olduğunu (oktay kaynarcada düğün röportajında eşi için ben bakıp bu kızla evlenirim herhalde demiştim diyor daha neler ya , neyse magazin turumuzu uzatmayalım ).Sonra birinci günden taa 400'lü günlere atlıyorlar kızın elinde tek taş oğlanın elinin üstüne elini koymuş filmde mekanları olan bankta oturuyorlar o sırada ben bi pöfledim mutlu sonla bitiyormuş yağğ anladım neyse falan dedim elimde olsa ayırcam yani  o an baya fesat fesat düşündüm.

Sonra bunlar çıkıyorlar ufak tefek kavgalar kız Tom'a diyor ben bağlanamam ciddi bir ilişki düşünme falan diyor.(o bağlanamama korkusu sorunu bende de var sanırsam hatta ben ilerde aldatırmıyım falan diye çok pis düşüncelere dalıyorum çok çabuk sıkılıyorum samimiyet biraz ilerledimi korkuyorum gözlerim doluyor ağlamadım ama ağlarım da belki.hayır yani sorun ben de mi yoksa başkalarında  da mı oluyor diye düşünürken film bana cevabımı verdi...).Sonra günün birinde ayrılıyoruz diyor kız oğlana.Bunlar ayrılıyorlar oğlan çöküyor sevgililer günü kartları için yazı yazarken cenaze merasimleri için kart yazıları yazmaya başlıyor.(bunu da patronu diyor ruh halin buna daha da uyar zorlanmazsın diye adamı takdir ettim patron dediğin böyle olacak her ruh halinde çalışanını şey tutacak online , online ne ya saçma oldu ayakta tutacak diyelim , tamam doğru kelimeyi buldum işler halde tutacak )Sonra kız oğlanı evine partiye davet ediyor oğlan beklentilerle gidiyor ama beklentilerle gerçek uyuşmuyor.Oğlan kızın elindeki yüzüğü görüyor koşarak evi terk ediyor.Sonra oğlan asıl mesleği olan mimarlığa yöneliyor çalışıyor iş başvuruları yapıyor.İş başvurusu yapacağı günün sabahı malum banka gidiyor (malum diyorum da yanlış anlamayın filmde asıl mekanda o yüzden , yoksa orda işi pişirdikleri yok) .
(Malum Bank)
Orada oturup otoparka bakarken arkadan Summer sesleniyor seni bekliyordum diyor sonra yanına oturuyor.Elini üstüne koyuyor meğersem o sahne hiç de hayra alamet değilmiş.Oğlan acıklı bir şekilde bana evlendiğini söylemeliydin beni evine çağırmamalıydın benimle dans etmemeliydin diyor.Kızda ama istedim deyince bende oğlanda garip garip baktık kıza.Sonrasında oğlan olayı neden ben değilde o'ya getiriyor. Summer diyor ki,  beni ikna edici konuşmayı yapıyor.(ikna edici derken sorunlu falan olmadığımı doğru kişiyle karşılaşırsa insan korkuymuş göz dolmaymış falan hikaye diyor.tabi göz dolma gene olabilir sonuçta erkek milleti elbet ağlatabilitesi olan şeyler yapabilir.)ama o konuşma bilmiyorum siz nasıl bulursunuz ama benim çok hoşuma gitti o sahneden itibaren boğazımda bir sıkışma mı derler tıkanma mı derler biliyorsunuzdur o hissi işte o hisle izledim sonrasını.O gün o konuşmanın yapıldığı gün Tom'un aşkta 500. günüydü ve aynı zamanda 1.günü...
Sizleri izlemeye , düşünmeye ve hissetmeye davet ediyorum.

ÖpücükSarılışÖpücükSarılış (xoxo)
İyi seyirler , UçanTavuk.